top of page
İmge ve Hakikat
Ali Gazi
-2019 Sanatçı Metni
İcadı, İzlenimcilikten hemen öncesine rastlayan fotoğraf, 19. yüzyılın en önemli yeniliklerinden birisi olarak yaşamı değiştiren dinamiklere sahipti. Gerçekliğin, objektif gibi mekanik araçların yardımıyla anlık olarak kaydı, klasik sanat yapma biçimlerine de alternatif oluşturmuştur. Işık, perspektif ve kompozisyonla birleşen bu tanıklık, imgelerin sonsuzca çoğaltılabilmesine sebep olurken, kitlesel bir iletişim aracına donuşumü ve beraberinde sanatsal anlamda o döneme kadar temsil edilen gerçekliğin biricik doğasına vurulan bir darbeydi. İzlenimcilerin stüdyoyu terk edişi, temel referans olarak kutsal anlatılar gibi metinsel bağlamları reddedişi ve doğaya, gerçekliğin anlık görünümlerine açılmalarını da bu minvalde okuyabiliriz.
Fatma Çakmak ise çağdaş sanat bağlamındaki üretimlerini ana medyumu fotoğraf olan bir dille şekillendiriyor. 20. yüzyılın aşırılıkları içinden günümüz tüketim toplumlarına dek imgenin, temsiliyet bağlamında sürekli değişimi, insanlık tarihi kadar eski olan sanatın ne olduğuna dair tartışmaları da beslemiştir. Antik Dünya’nın kent devletlerinde Platon ve Aristo’nun söylemleri içinde idealar gibi soyut veya doğa gibi somut şeylere bir tür öykünme olarak ele alınan sanat, “taklit” (mimesis) olarak değerlendirilmiştir. Bu yönüyle herhangi bir eser konu edindiği gerçekliğin kendisi değil ona öykünerek taklit eden bir temsilidir. Bu “temsiliyet” ise her eserin “kurgu” olmasıyla gerçekleşir.
Sanat eserinin doğasında yer alan bu kurgusal yön fotoğraf için de geçerlidir. Zamanın akışında kadrajlanan her imge, geçmişte kalır. İnsan varlığımızın ayrılmaz bir parçası olan belleğin küçük bir parçası olarak. Fakat bellek her hatırlama eyleminde kişisel-göreceli mitini yeniden yazar ve o ilk gerçekliği tekrar inşa ederken, fotoğraf gerçeği olduğu gibi aktarmaya devam eder. Yine de seri üretim ve kitle kültürünün emrindeki her imge hızlıca tüketilmeye mahkumdur. “Benjamin’e göre sanat yapıtının törensel işlevinin kaynağı olan kutsallığını, kült değerini terk edip, teknik yeniden çoğaltımla daha çok insana ulaşması – müziğin artık sadece kiliselerde ayinler sırasında değil, evlerde de dinlenilebilir olması –bir tür demokratikleşme hareketidir. Oysa Adorno’ya göre sanat yapıtının “şimdi ve burada”lığını kaybetmesi örneğin müziğin evlerde dinlenilebilir olması, herkesin aynı şeyi tüketmesine neden olan kitleselleşmenin bir sonucudur ve Adorno sanat yapıtını şöyle değerlendirir; “Ancak “burada ve şimdi” kutsallığı seçilenin, vekiline geçen biricikliğini kökten ayırmakta, değiştirme sırasında değiştirilemez hale getirmektedir. Bilim buna bir son verir.”1
Fatma Çakmak “Fotoğraftaki Kadın İzleri” ve “Askerlik Hatırası” gibi seriler halinde ele aldığı eserlerinde ana malzeme olarak herkesin erişimi-kullanımına açık internet ağlarından “devşirdiği” anonimleşmiş fotoğrafları kullanıyor. Teknik olarak, geçmişte kalmış bu fotoğraflarda kadrajlanarak gösterilen o “biricik” gerçekliğe, boyama eylemi ve fırçanın aracılığıyla müdahale ederek kendi yorumunu kompoze ediyor. Uzun sürelerde ortaya çıkan bu seriler, artık kendisi de çoğaltılmış bir kopya olan orijinaline doğrudan ulaşması imkansız olan; fakat internetin sunduğu sanal ortamlardan çekilen ortak ve yeni bir belleğin parçaları. Fakat Çakmak’ın sanatsal üslubu ile bir tür yapı bozuma uğratılıp yeniden kurgulanıyorlar. Bu kurgu sonsuzca çoğaltılabilecek ilk imgeye biricikliğini geri verebiliyor. Böylece başka bir bağlamda yeni anlatımın parçası olarak sanat eserinin biricik doğasındaki temsiliyet gücünü de kazanmış oluyorlar.
Sonuçta çıkarılıp eklenerek, silinip yeniden kadrajlanarak manipüle edilen görüntü, bir yandan fotoğraf olma halinden resim diline taşınarak, çoğaltılamayan (edisyonsuz) yeni bir belleğin hakiki kaydına dönüşüyor.
1 ARTAN, Ç., Fotoğrafın Sanatsal Değerinin Ötesinde Kullanım Alanları Üzerine Bir Tartışma: Bilgi mi, Propaganda mı?, Cogito, sayı 52, sayfa 90, İstanbul, 2007, Yapı Kredi Yayınları.
bottom of page